Program, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın coşkusuyla açıldı. Muammer Kızılırmak, açılışta günün anlamına değinerek, Türkiye genelinde caddelerin ve meydanların çocuklar tarafından bayram havasına büründüğünü anlattı. Ancak, aynı gün öğle saatlerinde İstanbul Silivri açıklarında meydana gelen 6.2 büyüklüğündeki depremin yarattığı kaygı, yayına da yansıdı. Kızılırmak, "Çocuklarımızla bayram sevinci yaşarken, Silivri açıklarında yaşanan deprem haberi hepimizin yüreğini ağzına getirdi," diyerek, deprem bölgesindeki vatandaşlara geçmiş olsun dileklerini iletti.
Program konuğu İbrahim Bilgin, deprem haberini aldığı anda yaşadığı duyguları samimi bir dille anlattı.
Bilgin, "Kızım ve torunlarım Bahçeşehir’de yaşıyor. Deprem haberini alınca önce şok oldum, sonra hemen aradım. Telefonda ağlamaklı sesler duydum. O an yaşadığım korkuyu tarif edemem," diyerek, deprem gerçeğinin insan ruhunda açtığı derin yaraları hatırlattı.
Deprem konusunda Türkiye'nin yıllardır yaşadığı acı tecrübeleri hatırlatan Bilgin, "Bu ülke 17 Ağustos ve 12 Kasım depremleriyle büyük bedeller ödedi. Biz biliyoruz ki deprem değil, çürük bina öldürür. Bizim mücadelemiz doğayla değil, tedbirsizlikle," ifadelerini kullandı.
Muammer Kızılırmak, Düzce ve Akçakoca'nın depreme hazırlık durumunu gündeme getirdi.
İbrahim Bilgin, Düzce’de 1999 depreminden sonra önemli dersler alındığını belirterek, "Düzce Belediye Başkanı Dr. Faruk Özlü’nün ifade ettiği gibi binaların %85’i yenilendi. Bu, Düzce’yi Türkiye'nin en hazırlıklı şehirlerinden biri yapıyor," dedi.
Ancak Bilgin, "Yetinmek en büyük hastalığımızdır. Yetinmek, gelişimin düşmanıdır," diyerek, mevcut hazırlıkların daha da ileri taşınması gerektiğini vurguladı.
Programda Kızılırmak ve Bilgin, depremler karşısında toplumsal bilincin artırılması gerektiğine dikkat çekerek, seyircilere şöyle seslendi:
"Deprem hayatın bir gerçeği. Tedbirimizi almak bizim sorumluluğumuz, sonucu Allah’a bırakacağız. Çocuklarımızın geleceği için sağlam adımlar atmak zorundayız."
Programda araştırmacı-yazar İbrahim Bilgin, "Akçakoca Geleceğini Planlıyor" sempozyumu ve Bülent Ecevit’in 1955 yılında Akçakoca üzerine yazdığı köşe yazılarına dair dikkat çekici açıklamalarda bulundu. Programda sempozyumun önemi, Akçakoca’nın tarihi zenginliği, turizm ve tarım potansiyeli ile Ecevit’in 70 yıl önceden bugüne uzanan mesajları ele alındı.
İbrahim Bilgin konuşmasında, "Akçakoca geleceğini planlıyor" temasıyla Düzce Üniversitesi, Akçakoca Kaymakamlığı, Akçakoca Belediyesi ve Ticaret ve Sanayi Odası'nın iş birliğiyle ilk kez bir sempozyum düzenlendiğini belirtti. Etkinlik, 18-19 Nisan tarihlerinde Akçakoca Bey Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde gerçekleştirilmişti. Bilgin, sempozyumda Akçakoca’nın tarihi ve kültürel değerlerinin gündeme getirildiğini ve birçok akademisyenin bu etkinliğe büyük ilgi gösterdiğini vurguladı. Sunulan bildirilerin kitaplaştırılarak kalıcı bir kaynak oluşturulacağını belirten Bilgin, "Akçakoca'nın tarihi Düzce’den bile daha eskidir. Milattan önce Herakli Pontika kurulmuş, sonra Düzce Ovası keşfedilmiş ve Konuralp (o zamanki adıyla Kieros) sağlam yerlere kurulmuştur," ifadelerini kullandı.
Akçakoca'nın depreme dayanıklı alanlara kurulduğuna dikkat çeken Bilgin, ürünlerin tarih boyunca Asar Deresi ve Çayağzı üzerinden Karadeniz'e, oradan da İstanbul'a ulaştırıldığını anlattı. Ancak günümüzde Akçakoca'da ciddi bir arkeolojik kazı yapılmadığını belirterek, yalnızca Konuralp’te bazilika temelinde yapılan küçük çaplı bir kazıda milattan önce 200’lere ait malzemelerin bulunduğunu söyledi. Ceneviz Kalesi’nin de aslında Cenevizliler tarafından yapılmadığını, sadece kullanıldığını ifade eden Bilgin, Akçakoca'nın tarihi zenginliğinin henüz tam olarak ortaya çıkarılamadığını dile getirdi.
Sempozyumda ayrıca Akçakoca'nın gastronomi turizmi potansiyeli ele alındı. Kaygana, melengüççe tatlısı ve karalahana çorbası gibi yöresel lezzetlerin akademisyenler tarafından büyük beğeni topladığını söyleyen Bilgin, Akçakoca'nın fındıkta da çeşitliliği koruması gerektiğini, Palaz ve Yomra gibi türlerin ayrı ayrı değerlendirilmesinin önemine dikkat çekti. Bilgin, "Sadece iç fındık satmak yetmez, katma değerli ürünler üretmeliyiz," diyerek ekonomik çeşitliliğin altını çizdi.
Turizmde sadece yaz aylarına bağımlı kalınmaması gerektiğini belirten Bilgin, "Akçakoca kongre turizmine ve 12 ay süren bir turizm anlayışına geçmelidir," dedi. Akçakoca'nın doğusunda Ereğli, batısında Karasu, güneyinde ise sanayi şehri Düzce ile çevrili olduğunu hatırlatan Bilgin, Akçakoca'nın nefes alınabilecek doğal bir alan olarak korunmasının büyük önem taşıdığını vurguladı. Sempozyumun umut verdiğini belirten Bilgin, "Şimdi önemli olan bu bilgiler ışığında harekete geçmektir," diye konuştu.
Programın ikinci bölümünde İbrahim Bilgin, Bülent Ecevit’in 1955 yılında Akçakoca'da yaptığı gözlemler üzerine yazdığı yazıları detaylarıyla anlattı. Bilgin, genç bir gazeteci olan Ecevit’in Akçakoca’da dört gün kalarak hem güzellikleri hem de eksikleri gözlemlediğini ifade etti. O dönemde Akçakoca Turizm Derneği Başkanı Mithat Özkök ve arkadaşları tarafından ağırlanan Ecevit’in, dört gün boyunca yağmur altında yaptığı gözlemlerini Ulus Gazetesi'nde dört ayrı yazıyla yayımladığını hatırlattı.
Ecevit’in, yolların çamurlu, evlerin çürük olduğunu, halkın ise yetinmeyi bir alışkanlık haline getirdiğini yazdığını belirten Bilgin, bu yazıların ardından Akçakocalıların tepki gösterdiğini anlattı. Tepkiler üzerine Ecevit’in kaleme aldığı beşinci yazı olan "Yetinmemek" yazısına dikkat çeken Bilgin, "Ecevit burada diyor ki: Ben kimseyi kötülemek için yazmadım. Kusurlarımızı konuşmazsak düzeltemeyiz. Kusurlarımızı sevmek en büyük kusurdur. Ben halkıma daha iyisini layık görüyorum," ifadelerini aktardı.
Bilgin ayrıca, Ecevit’in bu yazılarda yalnızca Akçakoca’ya değil, tüm Türkiye’ye seslendiğini belirterek, "Türk milleti daha iyisini hak ediyor. Gelişmek için yetinmemeliyiz," mesajını bugün bile taptaze bir çağrı olarak değerlendirdi. Ecevit’in kendi kusurlarını da eleştirdiğini vurgulayan Bilgin, "Ben de yetinmeye alışabilirim, bu yüzden hep kendimi eleştiriyorum," diyen Ecevit’in samimiyetini ve dürüstlüğünü hatırlattı.
Son olarak İbrahim Bilgin, Akçakoca'nın 70 yıl önce gösterilen eksikliklerin birçoğunu henüz tam olarak gideremediğini belirterek, "Bugün hâlâ Ecevit’in 'Yetinmemek' çağrısına kulak vermeye ihtiyacımız var," diyerek sözlerini tamamladı.